Batı kaynağını dünyevi hayata bağlılığı ile ön plana
çıkan Antik Yunan kültüründen almıştır. Bu nedenle
maddi akılcı bir bakışı benimser. Hayatın merkezinde
insan vardır ve tüm varlıklar maddi akıl ile çözümlenir,
maddi akla göre değerli ya da değersiz bulunurlar. Mi-
tolojilerinde tanrılar yarı insan şeklindedirler, tanrıların
aşağıya çekilerek insanileştirilmesi maddi akla verilen
aşırı değerin sonucudur.
Doğu’daki, insanın fert olarak erdemli oluşu yerine
Batı’da toplumun güçlü oluşu önemlidir. Batı kültürü
ruh egemenliğinden ziyade beden egemenliği altında-
dır. Bu nedenle dış görünüme büyük değer verilir. Er-
dem sahibi kişilik yerine güçlü kişilik anlamlı bulunur.
İnsanın kendi aklını bu kadar çok beğeniyor olması
elbette beraberinde kibirli bir duruşu da getirmektedir.
Kibrin gölgesinde şekillenen Batı ahlakı çıkarcı, men-
faatperest bir yapıya sahiptir. Batı, teknolojisi gelişme-
miş toplulukları silahlandırma yoluyla çatıştırmayı ve
yıllarca fakir halkları sömürmeyi akılcı bir iş olarak
görmüştür.
Batı kültürü tüketim kültürüdür. Mutluluk maddiyat-
ta, para ve şöhrettedir. Tanrılar bile maddidir, yarı in-
sandır. Batı orijine maddi insanı yerleştirdiği için insan
bedenine ait güzelliği sergilemeyi sanatın bir parçası
olarak görmüştür. Dolayısıyla Batı kültüründe çıplaklık
bir sanat durumudur. Batı kültürü aşırılığa kaçınca in-
sani erdemlerden yoksunluk ve orman kanunları nokta-
sına varır.
Batı’nın akılcı yaklaşımı, aklı sadece efendilere has
saymıştır. Kölelerin aklı yoktur dolaysısıyla hakları da
yoktur. Hatta bir bilge olan Platon’un devletinde bile
Brahmanların kast sistemine benzer bir kast düşüncesi
görürüz. Platonun hayali devlet sisteminde yöneticiler,
askerler ve çalışanlardan oluşan sınıflar kalıcıdır. Köle-
lerin vazifesi efendilerinin emirlerine koşmaktır ve kö-
leler haksızlığa katlanmak zorundadırlar. Platon’un
değişime karşı dirençli oluşu, bireyselliği reddedişi,
Aristo’nun köylüleri, köleleri ve kadınları özgürlük
kavramının dışında bırakması gibi değerlendirmeler
açıkça maddi aklın insan hakkı ihlalleridirler. Aristo’ya
göre insanlar hür ya da köle olarak doğarlar, köleler
kendilerini yönetemezler ve tamamen sahiplerine aittir-
ler. Antik Yunan ve Roma düşünürlerinden Epiktetos
gibi birkaç kişiyi saymazsak neredeyse hiç kimse köle-
liğe karşı çıkmamıştır. Kölelere okuma hakkı verilme-
miş, köleler birer evcil hayvan gibi görülmüşlerdir.
Daha ötesi köleler gladyatör arenalarına sürüklenmiş ve
birbirlerine acımalarına bile müsaade edilmemiştir.
Efendisi köleye istediği zararı vermede özgür bırakıl-
mıştır. Antik çağın kent yükü kölelerin omuzlarına yük-
lenmiştir. Yabancıların, kölelerin ve kadınların yöneti-
me katılmasına izin verilmemiş, bunların dışındaki va-
tandaşlar ancak eşit sayılmıştır. Aynı şekilde Klasik
Roma’da da her şey kölelere yaptırılmıştır. Birçok ko-
nuda ihtilaf halinde olan eski Batı filozoflarının çalış-
manın kölelere özgü aşağılık bir iş olduğu konusunda
ittifak etmeleri de düşündürücüdür. Antik dönemin bir
yansımasını da Atlantik köle ticaretinde görürüz. İnsan-
lar zorla köleleştirilip gemilere istiflenmişler, çırılçıplak
yolculuk yapmak zorunda bırakılmışlar, yol boyunca
kırbaçlanmışlar, isyan edenler gemi direğine bağlanıp
el ve kolları ibret için budanmış, kadınlara tecavüz
edilmiş,
hastalananlar
kırbaçlanıp
köpekbalıklarına
atılmışlar ve hatta bebekler kırbaçla cezalandırılarak
ölene kadar dövülmüşlerdir. Aynı şekilde Kızılderilile-
rin kundaktaki bebekleri ellerinden alınarak en uzağa
bebek fırlatma yarışmaları yapılmıştır. Tüm bu zulüm-
ler Batı’nın maddi akılcı yaklaşımı ile gayet doğal hatta
gerekli birer eylem olarak görülmüş, büyük bir rahatlık
içinde yapılmıştır.
Beden köleliğinin 1800’lü yılların sonuna doğru
kaldırılması ise ekonomik sebeplerden ve makineleş-
menin etkisi ile olmuştur. Makine acıkmaz, hastalan-
maz, yorulmaz, daha çok iş üretirdi. Dolayısıyla köle-
lerden daha az masraflı bir işçi olduğundan beden köle-
lerinin yerini alması uygun bulundu. Devamında dü-
şünce köleliği oluşturularak, insanlar belli düşüncelerin
etrafında toplatılarak topluca sömürülmeye başlandı.
Batı beden köleliğini kölelik kurumu işine yaramayacak
hale gelene kadar canla savunmuş ve yasalarla destek
çıkmıştır. Köleliği kaldırmaları ile övünen Batılılar,
köleliği ahlaki sebeplerden değil iktisadi sebeplerden
kaldırmak zorunda kalmışlardır.
Tarihin akışına baktığımızda dünyaya Batı kadar
vahşi bir toplumun gelmediğine tanık oluruz. Günü-
müzde Batı’yı yüksek medeniyet olarak bilip Batılılaş-
ma hareketleri içine giren birçok toplum, muhtemelen
Batı’nın sonuna kadar sömürdüğü insanlara bir de mis-
yoner göndererek erdem öğretmeye çalışmasını ya
görmüyor ya da bu gerçekliğe gözünü kapatıyordur.
Batı rasyonalizmi her ne olursa olsun kazanmalıyım
anlamında ele almış ve bir çıkar aracı olarak sistemleş-
tirmiştir. Batı akılcılığı erdemden ve ahlaktan yoksun
çıkarcı akla hitap eder. Avrupai ilerleyiş talan etme
şeklinde meydana gelir. Bilimsel alanda bile Asyalı ve
İslam bilginlerinin çalışmaları talan edilmiş ve kendi
mülkiyetlerine geçirilmiştir. (+)
çıkan Antik Yunan kültüründen almıştır. Bu nedenle
maddi akılcı bir bakışı benimser. Hayatın merkezinde
insan vardır ve tüm varlıklar maddi akıl ile çözümlenir,
maddi akla göre değerli ya da değersiz bulunurlar. Mi-
tolojilerinde tanrılar yarı insan şeklindedirler, tanrıların
aşağıya çekilerek insanileştirilmesi maddi akla verilen
aşırı değerin sonucudur.
Doğu’daki, insanın fert olarak erdemli oluşu yerine
Batı’da toplumun güçlü oluşu önemlidir. Batı kültürü
ruh egemenliğinden ziyade beden egemenliği altında-
dır. Bu nedenle dış görünüme büyük değer verilir. Er-
dem sahibi kişilik yerine güçlü kişilik anlamlı bulunur.
İnsanın kendi aklını bu kadar çok beğeniyor olması
elbette beraberinde kibirli bir duruşu da getirmektedir.
Kibrin gölgesinde şekillenen Batı ahlakı çıkarcı, men-
faatperest bir yapıya sahiptir. Batı, teknolojisi gelişme-
miş toplulukları silahlandırma yoluyla çatıştırmayı ve
yıllarca fakir halkları sömürmeyi akılcı bir iş olarak
görmüştür.
Batı kültürü tüketim kültürüdür. Mutluluk maddiyat-
ta, para ve şöhrettedir. Tanrılar bile maddidir, yarı in-
sandır. Batı orijine maddi insanı yerleştirdiği için insan
bedenine ait güzelliği sergilemeyi sanatın bir parçası
olarak görmüştür. Dolayısıyla Batı kültüründe çıplaklık
bir sanat durumudur. Batı kültürü aşırılığa kaçınca in-
sani erdemlerden yoksunluk ve orman kanunları nokta-
sına varır.
Batı’nın akılcı yaklaşımı, aklı sadece efendilere has
saymıştır. Kölelerin aklı yoktur dolaysısıyla hakları da
yoktur. Hatta bir bilge olan Platon’un devletinde bile
Brahmanların kast sistemine benzer bir kast düşüncesi
görürüz. Platonun hayali devlet sisteminde yöneticiler,
askerler ve çalışanlardan oluşan sınıflar kalıcıdır. Köle-
lerin vazifesi efendilerinin emirlerine koşmaktır ve kö-
leler haksızlığa katlanmak zorundadırlar. Platon’un
değişime karşı dirençli oluşu, bireyselliği reddedişi,
Aristo’nun köylüleri, köleleri ve kadınları özgürlük
kavramının dışında bırakması gibi değerlendirmeler
açıkça maddi aklın insan hakkı ihlalleridirler. Aristo’ya
göre insanlar hür ya da köle olarak doğarlar, köleler
kendilerini yönetemezler ve tamamen sahiplerine aittir-
ler. Antik Yunan ve Roma düşünürlerinden Epiktetos
gibi birkaç kişiyi saymazsak neredeyse hiç kimse köle-
liğe karşı çıkmamıştır. Kölelere okuma hakkı verilme-
miş, köleler birer evcil hayvan gibi görülmüşlerdir.
Daha ötesi köleler gladyatör arenalarına sürüklenmiş ve
birbirlerine acımalarına bile müsaade edilmemiştir.
Efendisi köleye istediği zararı vermede özgür bırakıl-
mıştır. Antik çağın kent yükü kölelerin omuzlarına yük-
lenmiştir. Yabancıların, kölelerin ve kadınların yöneti-
me katılmasına izin verilmemiş, bunların dışındaki va-
tandaşlar ancak eşit sayılmıştır. Aynı şekilde Klasik
Roma’da da her şey kölelere yaptırılmıştır. Birçok ko-
nuda ihtilaf halinde olan eski Batı filozoflarının çalış-
manın kölelere özgü aşağılık bir iş olduğu konusunda
ittifak etmeleri de düşündürücüdür. Antik dönemin bir
yansımasını da Atlantik köle ticaretinde görürüz. İnsan-
lar zorla köleleştirilip gemilere istiflenmişler, çırılçıplak
yolculuk yapmak zorunda bırakılmışlar, yol boyunca
kırbaçlanmışlar, isyan edenler gemi direğine bağlanıp
el ve kolları ibret için budanmış, kadınlara tecavüz
edilmiş,
hastalananlar
kırbaçlanıp
köpekbalıklarına
atılmışlar ve hatta bebekler kırbaçla cezalandırılarak
ölene kadar dövülmüşlerdir. Aynı şekilde Kızılderilile-
rin kundaktaki bebekleri ellerinden alınarak en uzağa
bebek fırlatma yarışmaları yapılmıştır. Tüm bu zulüm-
ler Batı’nın maddi akılcı yaklaşımı ile gayet doğal hatta
gerekli birer eylem olarak görülmüş, büyük bir rahatlık
içinde yapılmıştır.
Beden köleliğinin 1800’lü yılların sonuna doğru
kaldırılması ise ekonomik sebeplerden ve makineleş-
menin etkisi ile olmuştur. Makine acıkmaz, hastalan-
maz, yorulmaz, daha çok iş üretirdi. Dolayısıyla köle-
lerden daha az masraflı bir işçi olduğundan beden köle-
lerinin yerini alması uygun bulundu. Devamında dü-
şünce köleliği oluşturularak, insanlar belli düşüncelerin
etrafında toplatılarak topluca sömürülmeye başlandı.
Batı beden köleliğini kölelik kurumu işine yaramayacak
hale gelene kadar canla savunmuş ve yasalarla destek
çıkmıştır. Köleliği kaldırmaları ile övünen Batılılar,
köleliği ahlaki sebeplerden değil iktisadi sebeplerden
kaldırmak zorunda kalmışlardır.
Tarihin akışına baktığımızda dünyaya Batı kadar
vahşi bir toplumun gelmediğine tanık oluruz. Günü-
müzde Batı’yı yüksek medeniyet olarak bilip Batılılaş-
ma hareketleri içine giren birçok toplum, muhtemelen
Batı’nın sonuna kadar sömürdüğü insanlara bir de mis-
yoner göndererek erdem öğretmeye çalışmasını ya
görmüyor ya da bu gerçekliğe gözünü kapatıyordur.
Batı rasyonalizmi her ne olursa olsun kazanmalıyım
anlamında ele almış ve bir çıkar aracı olarak sistemleş-
tirmiştir. Batı akılcılığı erdemden ve ahlaktan yoksun
çıkarcı akla hitap eder. Avrupai ilerleyiş talan etme
şeklinde meydana gelir. Bilimsel alanda bile Asyalı ve
İslam bilginlerinin çalışmaları talan edilmiş ve kendi
mülkiyetlerine geçirilmiştir. (+)