Bir zaman gelirdi ve kalabalıklar dağılırlardı. İnsanlar tekrar birbirlerine yabancı olup başka yollara giderlerdi.
Aklım, akıllarının düşünce biçimine ermezdi.
Yere düşer kalkmak için bir el isterlerdi. Oysa kendilerine tekrar kalkmak için iki el verilmişti zaten.
Gittikleri yolun nereye gittiğini bilmeden tutarlardı uzatılan ilk eli.
Dikkat etmezlerdi sevdikleri şeyin ne olduğuna. Dikkat etmezlerdi yanlarında yabancı durup durmamasına.
Fazla pahalı şeylere heves edip kendilerinin olmayan pahalarla en iyi telefonları, en iyi kıyafetleri, en iyi evleri, arabaları alır daha iyisini bulunca bir köşeye bırakırlardı.
Buldukları en güzel insanı sever daha güzel birini bulunca bir köşede bırakırlardı.
Ve farkına varmazlardı ki köşede bıraktıkları şeyler hiçbir zaman kendilerinin olmamıştı hiçbir zaman da olmayacaktı zaten bu dünyanın işleyişine de aykırıydı.
Bir köşede kalmamak için kimsenin beni sevmesine izin veremezdim.
Sadece kötü bakışlarına anlam veremezdim ama insanlar zaten anlamlı şeyler yapmak için çaba göstermezlerdi.
Aslında her şey çok basitti.
Her insan biraz inanmak isterdi, sadece biraz inanç. Bu yüzden bir Tanrı arar, bu yüzden doğar doğmaz bir anne ve baba arar baş ucunda, bu yüzden dost olur birileriyle ve sırf bu yüzden aşık olur hiç tanımadığı birine.
İnanıyordum, elbet bir yaratıcı vardı lakin daha fazla sorgulamıyordum.
İnsanoğlu ise sürekli fazlasını isterdi. Bir tanrı olduğuna inanır ama kendini o Tanrıdan üstün tutardı.
İşte insanlığa aklımı erdiremediğim bir sebep daha.
Nasıl yaratılan, yaratandan daha üstün olabilir.
Sürekli nefislerinin peşinden giden insan belkide bu türdeki tek hayvandı.
Görevi olanı yapmayıp işlerinde ıyi olmak için uğraşan tek canlı insandı.
Hep daha fazlasını isteyip ellerindekinin ellerinde kalması için bile uğrasmazlardı oysaki.
Hep daha fazla para, daha fazla eşya, daha fazla insan isterlerdi.
Ama hakları olan parayı değil, rahat olacak eşyayı değil, iyi olan insanı değil.
Fazla olsun da kötü olması sorun değil gibi.
Onların değer verdikleri insanlar bir gün yok olacaktı ama benim yalnızlığım her zaman baki kalacaktı. Çünkü benim yalnızlığım beni terk etmezdi.
Yalnızlığım bu dünyadaki bana ait olan tek şeydi.
Ve onu balıklarla paylaşmayı, çiçeklerle paylaşmayı onu havayla paylaşmayı severdim.
Doğa aslında her zaman cömertti cimri olan hayvanların en zararlısı insandı.
Bencilleşmiş ve her şeyin hatta doğanın bile kendisinin olmasını isteyen insandı.
Haberi yoktu insan da diğer canlılar gibi doğa olmadan yaşama tutunamayacaktı.
Doğa olmadığı taktirde insanın ardına saklandığı sahte sevgisi de işe yaramayacaktı.
İnsan sevmeyi doğadan öğrenmişti. Bülbül gülü sevdiği için gül güzeldi, Anka Kuşu Kaf Dağında olduğu sürece özeldi.
Zekâ basitti her canlı zekiydi. İnsanlar, diğer hayvanlar, bitkiler vs hepsinin bir zekası vardı.
İnsanı onlardan ayıran tek fark ise insanın kendi zekasından haberdar olmasaydı.
Ve her şeyi abarttığı gibi insanoğlu bunu da abarttı. Sonunda ne mi oldu. Egolar ortaya çıktı. Toplum insanı egolar üzerine eğitmeye başladı. Ve daima egosu olmayan dışlandı.
Egosu olmayan başarısız sayıldı. Oysaki haberi yoktu ki insanın, asıl başarı dedikleri şey içindeki çocukluğu, masumiyeti egoya kurban etmemekti.
Ve insan başarısız oldu.