Bir öğretmenimiz vardı, adı Ejder'di. Lakabı değil, adı. Herkesin çok çekindiği bir hocaydı. Çünkü hem kendisi çok iri yarıydı, hem de Kel Haydar adında kocaman bir sopası vardı. Çektiği sıra dayaklarıyla ünlüydü. Sınıf öğretmenimiz de beni zorla sınıf başkanı yapmıştı. Öyle oy ile seçim falan yoktu, monarşiyle yönetiliyorduk biz. (bkz. swh) Bir gün, derse geç geldi. O sırada da tüm sınıf coşmuş, ben de bir yerden sonra kimseye laf dinletemeyip en arka sıraya oturmuşum kulaklarımı kapatıyorum. Sinir küpüyüm ama, nasıl bana sorulmadan başkan seçilirim, bu sınıfın hakkından öğretmenler bile zor geliyor diye içimden yardırıyorum. Sonra öğretmen geldi, sınıfın halini görünce kızdı. Sizi sıra dayağına çekeceğim, sana da iki kez vuracağım, başkan olduğun halde sınıfı susturamadın diye dedi. Ben iyice sinir oldum. O ara nöbetçi öğrenci hocayı çağırdı. Sınıftan çıkmasını fırsat bilip Kel Haydar'ı aldım elime, masaya vura vura kırdım. Parçalarını da gittim çöpe attım. O gürültülü sınıf bir anda sus pus oldu, herkes şokta. Hoca seni mahvedecek der gibi bakıyorlar. Kel Haydar tabi, okulun ünü, hocanın kıymetlisi. Sonra yerime oturdum, herkes hala sus pus. Hoca geldi. Yavrucuğunu çöpte görünce bir yüzü attı. Bize döndü, kim yaptı bunu dedi. Çok şaşırdım ama kimse beni hocanın önüne atmadı. Sonra kabak yine tüm sınıfın başına patlar falan diye vicdan yapıp kendimi harcadım. Hoca yanıma gel dedi, gittim ama tuhaf bir şekilde hiç korkmuyorum, aksine çok sinirliyim hala. (bkz. yürek yemek) Neden yaptın dedi, ben de isteyerek sınıf başkanı olmadığımı, dakikalarca susturmaya çalıştığım halde inatla gürültü çıkaranların olduğunu, sıra dayağının haksızlık olduğunu düşündüğümü falan söyledim soğukkanlı bir şekilde. Herkes hoca ne yapacak diye bekliyor, ben de bu kısımda biraz tırsmaya başladım ama başımı falan da dik tutuyorum. Yaptığımın arkasındayım. Hoca bana sarıldı, geç yerine dedi. Ben şok. O gün Kel Haydar'ı kıran öğrenci olarak okul tarihine geçmiştim. Namım yürümüştü. (bkz. swh)