Şimdiye dek bu başlık altında çok şey okumuş ve seyretmişimdir. Fakat büyük bir deprem yaşamış biri olarak o an teorikle pratiğin paralel gitmediğini belirtmek istiyorum. Güvenli bir yer bul, çök ve kapan... Doğru ama öyle olmuyor. Olmuyormuş yani. Kendime sonrasında hayret etsem de o an bildiğim çoğu şeyi uygulayamadım. Güvenli bir yer bulmaya çalıştım ama ayakta bile duramazken güvenli bir yere nasıl gidebilir ki insan? Koridorda yürürken sertçe bir sağ, bir sol duvara çarptığınızı ve ilerleyemediğinizi hayal ederseniz beni bir nebze anlayabilirsiniz. Merdivenler tehlikeli, merdivenlerden uzak dur. Tamam ama birkaç saniye sonra çıkmak için çok geç olursa? Çök ve kapan. Kendini koruyacak şekilde değil sevdiğini koruyacak şekilde kapanıyorsun işte. Bir sürü etken var, mantığının önüne istemsizce geçebilen. O gürültü, her şeyin yıkıldığını görmek ya da duymak... Tuhaf bir an. Tam anlamıyla çaresizlik ama aynı zamanda o kadar ilginç ki "Yolun sonuna geldik." derken bile ölecek olmayı serinkanlılıkla karşılamana ya da kabullenmene neden oluyor. Çünkü bir yerden sonra yapacak hiçbir şeyin yok. Bırakıyorsun ve ne olacaksa olsun diyorsun. Ben şanslıydım. Sarsıntının şiddeti azalınca evim içinden çıkılabilecek bir haldeydi. Hala kapısı, merdiveni vardı. Sonrasında kendime çok güldüm ama ayakkabılarımı giymeye çalışırken buldum kendimi. Tamam, sarsıntının şiddeti azalmış olabilir ama eline alsana ayakkabılarını. İşte, dediğim gibi. O an öyle olmuyor hiçbir şey.
Sonrasında o kadar büyük olmayan ama yine de epey sallayan birkaç deprem daha yaşadım. Onlarda daha sağlıklı düşünebildiğimi fark ettim. İnsandan insana değişir elbette. Ama en az bir büyük depremden sağ çıkmak, insana teorikle pratiği paralel götürmek konusunda yardımcı oluyor. Ne yapmıştım? Hangisini yapmamam gerekirdi? Yine de siz güvenli bir yer bulup çöküp kapanın. Hiç kimsenin yaşamamasını dilerim o ayrı.