Bir salgını durdurmanın temelde iki yolu var. Devletlerin aldıkları kararlar ve bilimsel araştırmalar. Günümüz dünyası olarak bir salgına karşı yeterince hazırlıklı olmadığımız konusunda herkesin hemfikir olduğunu düşünüyorum. Bunun temel nedeni devletlerin aldıkları kararlardır. Bilimsel araştırmalar ikinci planda kalır. Bunun neden böyle olduğunu birazdan açıklayacağım. Öncelikle devletlerin aldıkları kararlardan bahsetmek istiyorum.
Bir salgını durdurmak büyük bir organizasyon gerektirir fakat devletlerin neredeyse hepsi bu konuda farklı bir yol izliyor. Karar alırken bilim kuruluna danıştıklarını söyleyebilirsiniz fakat hiçbir devlet bilim kurulunun söylediği şeyi direkt olarak uygulamaya koymaz. Verilen raporu değerlendirip kendi menfaatleri doğrultusunda hangisini uygulayıp hangisini uygulamayacağına karar verir. Kimi devlet ekonomik yahut güvenlik gibi nedenlerden ötürü salgının durdurulması için yapılması gerekenleri erteler ya da hiç uygulamaz. Kimi devlet bilim kurulunun kararlarıyla paralel gider. Kimi devlet ise bilimsel olmayan, yaptırıma dayalı ya da farklı çıkarlara göre daha acımasız politikalar seyreder. Böylelikle kimin evde kalacağından kimin öleceğine kadar devletler karar vermiş olur. Acı ama maalesef bu böyle. Örneğin yaşlı yahut kronik rahatsızlığı olan insanlar (ki yaşlılarda kronik rahatsızlıkların olması gençlere göre çok daha olasıdır) coronavirüsün açık hedefidir. Bunu bazı devletler acımasızca kendi çıkarına kullanabilir. Yaşlı nüfusun yüksek olduğu ülkelerde doğum yapan ailelere verilen desteğin ne denli büyük olduğunu bilmeyen yoktur. Buna karşın istenilen oranda çocuk yapılmadığı için bu tür devletler yaşlı nüfustan kurtulmak ve ekonomilerinin belini doğrultmak için salgına karşı daha ihmalkar davranır. Dediğim gibi devletin farklı menfaatleri vardır, bu nedenle her devlet farklı politika izler. Bu da salgının durdurulmasının önüne geçip dünya olarak örgütlenmemize ket vurur.
Gelelim işin bilimsel boyutuna. Daha önce de dünya insanı enfekte edebilen birçok coronavirüs ile karşı karşıya kaldı ama yine de diğer virüslere bakıldığında coronavirüsün dünya için yeni olduğu söylenebilir. (Bkz. aşının SARS salgını bittikten sonra bulunması) Bilimsel yöntem birikimden beslenir. Yani bir virüsün tüm gen dizilimini çıkarmak o virüsü yenmek için yeterli değildir. Üstelik bilim insanları virüsler üzerine araştırma yaparken aynı zamanda virüsler de mutasyon geçirir. En son Çin'de COVID-19'un iki suşu tespit edildiği söylendi. (Sonrasını takip edemedim, artmış ya da henüz tespit edilmemiş yeni suşlar olabilir. Bu bilgi sürekli güncellenmesi gereken bir bilgidir.) İki suş olması virüsün insanı enfekte ettikten sonra bir kez mutasyon geçirdiği anlamına gelir. Yani artık bir değil iki ilaca ihtiyacımız var. Ayrıca ilaç geliştirmek için yeterli bilimsel veriye ulaşmış durumda değiliz. Hatta öyle ki normal şartlarda çok ince elenip sık dokunarak yayınına izin verilen makaleler şuan çok hızlı ve daha az kontrole tabi tutularak yayınlanıyor. Çünkü COVİD-19 için sadece 30-50 kişiyi içeren bir istatistik sonucu bile bir başka araştırma grubuna ışık tutabilir. Ama bir yandan da birbirine zıt birçok araştırma olduğu sanısına neden olarak kafa karışıklığına da yol açabilir. Son olarak ilaç yahut spesifik olarak aşı geliştirmek dahi çok çok çok zor bir süreçtir. İlacı bulmuş olsanız bile kabul ettirmeniz için uzun ve meşakatli prosedürler uygulamanız ve tüm aşamalardan onay almış olarak geçmiş olmanız lazım.